ALLAH GÖRÜLEBİLİRMİ ?

    1. ALLAH GÖRÜLEBİLİR Mİ?

Açıklama: Bu yazı Alevilerin en önemli dört, beş kitabından biri olan Hüsniye'den alınmıştır. Hüsniye, 1100 yıllarında yaşamış, 6. İmam Cafer Sadık'ın öğrencisi olmuş, derin bir Ehlibeyt sevgisi ve bilgisi almış yirmi yaşlarında bir kadındır. Hüsniye Abbasi Devletinin halifelerinden Harun Reşit'e esir düşmüş, canı pahasına da olsa zamanın ünlü Sünni bilginleriyle - başta İbrahim Halit olmak üzere - çeşitli konular hakkında korkusuzca Ehlibeyt'i savunmuştur. Bizler bu savunmaların günümüzde de güncelliğini koruduğuna inanarak bu tartışmalardan "Allah Görülerbilir mi?" adlı bölümü aktarıyoruz.

 

 

Hüsniye'nin sözlerini tamamlamasından sonra, Harun Reşid tartışma konusunu değiştirmek istedi ve şöyle dedi:

- Ey Hüsniye! Bilginin derinliğini ve genişliğini anlamış bulunuyorum. Şimdi ise yüce Allah'ın görülebilmesi hakkındaki tartışmada senin düşüncelerini öğrenmek istiyorum. Anlat da, bu konudaki şüphemiz ortadan kalksın.

 

Hüsniye: Ey Halife! Yüce Allah Kuran-ı Kerim, Enam sûresi, 103. ayette şöyle buyuruyor: "Gözler onu görmez, o gözleri görür."

 

İbrahim Halit bu ayeti duyar duymaz söze karıştı:

- Ey Hüsniye! Kuran-ı Kerim Araf sûresi, 143. ayette belirtildiği gibi, en büyük peygamberlerden Hz. Musa Allah'ı görmek istemiştir: "Bana göründe sana bakayım."

Mademki Allah'ın görülmesi imkansızdır, o halde Hz. Musa neden Allah'ı görmek istemiştir. Hz. Musa'nın imkansız olan bir şeyi istemesinin nedeni cahillik midir, yanlışlık mıdır? Mezhebinle çelişkiye düşmemek için cevap için ne "cahillik" diyebilirsin, ne de "yanlışlık". Peki, Hz. Musa Allah'ı neden görmek istedi?

 

Hüsniye: Hz. Musa'nın Allah'ı görme isteği ne cahillikle ilgilidir, ne de yanlışlıkla. Hz. Musa Tur dağına giderken, Hz. Musa yanında Allah'ı görmek isteyen yetmiş kişiyide götürmüştü. Nitekim yüce Allah Kuran-ı Kerim, Araf sûresi, 155. ayette şöyle buyuruyor: "Musa, kendisine götürmek üzere kavminden yetmiş kişi seçti."

 

 

İsrail oğulları Hz. Musa'ya, "Ey Musa! Yüce Allah ile konuşurken, konuşmasını bize de işittirmeni istiyoruz" dediler. Hz. Musa bunun üzerine Allah'a yalvardı ve duası kabul olundu. İsrail oğulları, Allah'ın sözünü işittiler. Hz. Musa yanında gelenlere "Rabbinizin sözünü duydunuz mu?" diye sorunca, İsrail oğullarından şu cevabı aldı: "Duyduğumuz sözün Allah'ın mı, Şeytan'ın mı olduğunu anlayamadık. "Yüce Allah'ı açık bir şekilde görmedikçe sana inanmayız." Nitekim yüce Allah, bu olayı Kuran'ı Kerim de şöyle açıklıyor:

"Allah'ı bir kez olsun açıkça görmek istiyoruz" dediler. İsrail oğulları Allah'ı görme konusunda bu kadar ısrarlı davranınca, Allah'a ve Peygamber'ine zulmetmiş oldular. Yüce Allah bir yıldırım gönderip, o milleti yoketti. O zaman Hz. Musa Allah'a şöyle yakardı: "Bu utanmaz kulların seni görmek istedikleri için onları yok ettin. Aynı nedenle bizi de yok edecek misin?"

Ey İbrahim! Eğer İsrail oğullarının Allah'ı görme istekleri yüce Allah tarafından makul karşılansaydı, kendini onların gözleri önüne sererdi. Halbuki bunun yerine onları zalim ilan edip yok etti. İbrahim Halit, tekrar araya girip sordu:

- İsrail oğullarının yanıp yokolmasından sonra, Hz. Musa onlar için Allah'tan tövbe istedi. Allah'ın yokettikleri için Musa neden tövbe istedi? Araf sûresi, 155. ayet şöyledir:

"Musa, kendisine söylediğimiz yere götürmek üzere kavminden yetmiş kişi seçti. Derken bulundukları yerde şiddetli bir deprem başlayınca, ya Rab dedi, dileseydin onlarıda beni de daha önce yok ederdin. Bu utanmaz kulların seni görmek istedikleri için onları yok ettin. Aynı nedenle bizi de yok edecek misin? Biliyorum ya Rab, bu senin bizi sınamandan başka bir şey değil. Sen dilediğini doğru yoldan çıkarırsın, dilediğini doğru yola sevk edersin. Sensin bize yardım eden ve bize sahip çıkan. Suçlarımızı affet ve bize acı. Suçları affedenlerin en hayırlısı sensin."

 Hüsniye İbrahim Halit'e şöyle ceyap verdi:

 Ey İbrahim! Doğru. Hz. Musa yüce Allah'tan izin almadan böyle bir niyazda bulundu. Önce izin alıp sonra yalvardı daha doğru olurdu. Ama izinsiz niyazda bulundu diye onun küçük yada büyük bir günah işlediğini söylemeyiz. Çünkü büyük peygamberler Allah'ın seçkin, masum ve özel kullarıdır.

 Ayrıca unutma ki, konumuz Allah'ın görülüp görülmeyeceğiydi. Bunu halletmeden başka bir konuya geçip tövbe konusunu tartışmaya açmak ne dürüstlüğe ne de bilimsel tartışma adabına sığar. Ancak hemen belirteyim ki, tövbe konusundaki gerçeklerde benim iddialarımı ve tezlerimi desteklemektedirler.

 Ey İbrahim! Unutma ki yüce Allah Hz. Musa'ya, "Ey Musa beni ebediyen göremezsin" diye buyurmuştur. Bu, Allah'ın dünyada da, ahirette de görülmeyecegi manasına gelir. Allah'a onca yakın olmasına ve hatta onunla konuşabilmesine rağmen, Hz. Musa gibi büyük peygamberler bile Allah'ı görmeye kadir olmadığına göre, sıradan insanların onu görebileceğini nasıl düşünebiliriz?

Bir şeyi görebilmenin üç şartı vardır. Birincisi, görme organının sağlam olması; ikincisi, görmek için ortamın elverişli olması; üçüncüsü de, görecek kişinin görmeye istekli olması, sıkılgan olmaması. Yaşadığımız dünya ortamında bu şartlar mevcuttur; yani görmenin bütün şarları vardır. Buna rağmen yüce Allah görünmüyorsa, bunda bir hikmet aramak gerekir. Buradan Allah'ın görünmesinin imkansız olduğu sorusu çıkar.

Ve yine Allah'ı görmek, ancak onun zatının cisim ya da cevher olmasıyla mümkün olabilirdi. Halbuki yüce yaratıcının cisim ya da cevher gibi maddi bir varlığa sahip olduğu düşünülemez; çünkü bütün varlıklar sonradan olmadır, ezeli olan yani başlangıcı bulunmayan yegane zat, Allah'ın zatıdır. Ayrıca görülecek bir şeyin niteliğinin ve şeklinin olması gerekir. Oysa bir şekli ve niteliği olan her şey, doğası gereği sonradan meydana gelmiş olmak zorundadır ve ezeli olması mümkün değildir.

İbrahim Halit sözün burasında yine araya girerek şöyle dedi: Kuran-ı Kerim, Kıyamet sûresi, 22. ayette şöyle buyurmaktadır:

"O gün yüzler parlar, güzelleşir ve yaratıcılarına bakar."

Burada açıkca yaratılanların yaratıcıya bakıp onu göreceği söyleniyor. Ne dersin?

Hüsniye: Bu ayet-i şerif, yorumlanması gereken ayetlerdendir ve zahiri anlamına değil de gerçek anlamına bakarsak, ayetin şöyle anlaşılması gerekir:

"O gün yüzler parlar, güzelleşir ve yaratıcının nimetine bakar."

Kuran-ı Kerim’de buna benzer, yorumlanması gereken, pek çok ayet vardır. Esasen "nazar" sözcüğü her zaman görmek manasına gelmez. Örneğin, Araplar, "Ay'a nazar ettiysem de göremedim" derler buradaki "nazar" sözcüğü görmek anlamında kullanılmamıştır; öyle olsaydı sözde düşüklük olurdu. İbrahim Halit tekrar araya girerek, Kuran-ı Kerim Kehf sûresi 110. ayeti hatırlattı:

" Kim Rab'bine kavuşmayı dilerse, onun rızasını istesin ve hayırlı işler yapsın. Rabbinin ibadetine hiç kimseyi ortak etmesin."

Hüsniye, bu soruyu şöyle cevapladı: - Buradaki "kavuşmak" sözcüğünde Allah'ı görmek manası çıkarılamaz. Böyle olsaydı, kafirlerin de Allah'ı görmek şerefine nail olabileceklerini kabul etmemiz gerekirdi. Çünkü Kuran-ı Kerim Tövbe sûresi, 77. ayette yüce Allah kafirlerinde kendisine kavuşacağını şöyle buyuruyor:

"Nifak, Allah'ü tealaya kavuşacakları güne kadar kafirlerin yüreğinde baki kalır."

Yani kafirler, Allah'a "kavuşacakları" gün dahi kafirdir. Halbuki İslam mezhepleri içinde kafirlerin Allah'ı görmesini mümkün sayan hiç bir mezhep yoktur. Buradan da anlaşılacağı gibi, üzerinde tartıştığımız "kavuşma" sözcüğünden Allah'ı görmek manası çıkmaz.

Kavuşmak sözcüğünün zahiri anlamına değil de batıni (iç) anlamına bakarsak, bu sözcüğe inananlar için Allah'ın rahmeti, inanmayanlar için ise Allah'ın azabı demek olduğunu anlarız. Nitekim yüce Allah, Kuran-ı Kerim Rum sûresi, 8. ayette şöyle buyuruyor:

"Muhakkak ki insanların çoğu Rablerine kavuşacaklarını inkar ederler."

Bu ayette de "kavuşmak" sözcüğü Allah'ın rahmeti anlamına geliyor. Tıpkı Rum sûresi, 16. ayette olduğu gibi:

"Kafir olanlar yani ayetlerimizi ve ahirette kavuşmayı inkar edenler ise azab için hazırlanıyorlar."

Burada "ahirete kavuşmak" tan maksat, ahiret gününde yüce Allah'ın sunacağı sevap ve mükafatlardır. Kavuşmak asla "görmek" anlamına gelmez, çünkü kafirler yüce Allah'ı asla göremez.

Ey İbrahim! Eğer Allah'ı dünya da değil ama ahirette görmek mümkün olsaydı, yüce Allah, Hz. Musa'ya ve İsrail oğullarına "beni dünyada göremezsiniz" diye buyururdu. Oysa o bunun yerine "beni ebediyen göremezsiniz" diye buyurmuştur ki bu da O'nu ne bu dünyada ne de ahirette göremeyeceğiz anlamına gelir.

 
 
 
Bugün 22818 ziyaretçi (39080 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol